Küçük bir çocuktum o zamanlar. Küçücük sorunlarım vardı. Kendime göre kocaman olan. Hayata göre küçücük sorunlar. Ama gülümsüyorum şimdi. Aklıma geldiğinde kalbim sızlamıyor. Sadece sıcak birer anı olarak kaldılar geçmişte. Anlıyorum seni. Artık daha iyi anlıyorum.
Meğer bizim için nelere katlanmışsın sen. Meğerse ne kadar da büyükmüş kalbin. Ne ağır yükler taşımışsın omuzlarında. Meğerse ne kadar da güçlüymüşsün sen.
Hatırlıyor musun? Hani kenarında uçurum olan bir evde kalıyorduk. Koltuklarımız tahtadandı. Üstlerine minder döşemiştin sen. Sertti ama rahattı ikisi de. Huzurluyduk. Mutluyduk. Ben daha beş yaşındaydım. Bahçemizde havuç bile yetiştirmiştin. Ben havuçların toprağın altından çıktığını görünce ne şaşırmıştım ama. Şaşkınlığıma sen bile gülmüştün. Hep bir evin olsun istemiştin. Geniş bir mutfağın olsun. İçinde hep buruk bir istek olarak kalmıştı. Bahçeli, müstakil bir ev. İtiraf edeyim. Ben de hep geniş balkonlu bir evimiz olsun istemiştim. Hiç olmadı anne.
Hatırlıyor musun? Hani babamın maaşı yetmediği için sen mendil dikerdin evde. Hiç sevmezdim. Bütün ev iplik, toz olurdu. Biliyor musun şimdi tozlu yerlerde nefes alamıyorum, duramıyorum. Sen de sevmezdin. Evin temiz olsun isterdin ama mecburdun. Yapmak zorundaydın. Evde bütün gün çalışırdın. Senin yorulduğunu görünce içim sızlardı anne. Bir şey kopar tutamazdım. Uçar giderdi yüreğimden. İlk yürek sızımdın anne.
Hatırlıyor musun? Hani beni okula gönderirken saçlarımı tarar, beyaz normal bir lastik ile bağlardın. Hani şu don lastiği dedikleri. Hiç sevmezdim onu. Diyemezdim sana. Utanırdım ondan. Arkadaşlarım gibi süslü tokalar takmak isterdim hep ama sen onunla bağlardın saçlarımı. Kulaklarıma ip takardın hani. Hatırladın mı? Onları da sevmezdim. Kapansın delikler takma derdim ama takardın sen. Bilmezdin sınıfta güldüklerini. Hani yakalık takardık ya o zaman. Sevmezdim yakalıkları. Herkesin süslü süslü olurdu. Benimki sade beyaz bir yakalık. Takmak istemezdim hiç. Hani birde şu ayakkabı üzerine çıkarılan beyaz çorablar var ya. Onları severdim ama kıskanırdım diğer kızları. Yine onlarınki daha güzel olurdu benimkilerden. Onlar pembe sırt çantası takardı. Benim çantalarımsa hep koyu renk olurdu. Ablamdan kalma çantaları taktım hep. Sevmedim onları da. Ya bir kolları yırtık yamalı olurdu. Ya da hep bir fermuarları bozuk olurdu. Oysa ben hep pembe olsun istemiştim. Hiç söyleyemedim anne.
Sen kocaman yürekli annemdin benim. Biriktirdin paranı ve en sonunda bir ev aldın. Ne sevinmiştim bir bilsen. Senden daha çok sevinmiştim.
Şimdi anlıyorum seni. Meğer ne çok şey öğretmişsin bize. Eğitmişsin bizi hep en doğru şekilde. Utanmam saçmaymış meğer. Sen helal para ne demek onu göstermişsin bize. En doğru yaşayış şeklini anlatmışsın hayatın boyunca. Alnından akan ter ile ne kadar da cesurmuşsun. Hayatımdaki en doğru, en düzgün, en namuslu sensin. Bizi en güzel şekilde büyütmüşsün. Şimdi anlıyorum. Daha iyi anlıyorum. Her şey boş, her şey saçmaymış meğer. Gerçek olan buymuş anne. Gerçek buymuş meğer. Doğruluk hep söylenirken eğri kalırmış. Kişi yaşantısıyla düzeltirmiş meğer. Helal para alından akarmış. Terde saklıymış meğer.