İnternetin yaşantımızın bir parçası olmasıyla beraber bilgi ve haber akışı inanılmaz derecede hız kazandı. Yani sizin paylaştığınız bir haber ya da bilgi anında milyonlarca kişiye ulaşabiliyor. Bu hem güzel bir durum hem de tehlikeli bir durum halini alabiliyor. Basitçe söyleyecek olursak bilgiye ve habere ulaşmak gerçekten kolaylaşmış durumda. Hani bize büyüklerimizin söylediği “sizin zamanınızda bilgiye ulaşmak çok kolay” dedikleri olay aslında tamda bu. Tabi biz burada bu ulaşım kolaylığını değil, bu kolay ve hızlı ulaşımın ne gibi problemlere gebe olduğuna değineceğiz.
Bildiğimiz üzere insanlar günümüzde bilgiye en çok internet mecrasından erişim sağlamakta, artık kitaplar biraz daha arka planda kalmış durumda maalesef. Öncelikle internet ortamındaki haberin ya da bilginin birçok el değiştirdiğini bilmemiz gerekmektedir yani o bize gelen veri bizden önce başkalarının (iyi ya da kötü) elinden geçtikten sonra bize gelmektedir. Bu el değiştirmeler esnasında bazen kasıtlı bazen de kasıtsız olarak bilgiler değiştirilmekte ve bu nedenle okur yanlış yönlendirilmektedir. Bu artık o kadar sık karşılaştığımız bir durum haline geldi ki maalesef kaynaklar okurlar nezdinde itibarsızlaşmaya başladı. Tabi bu yazıdaki asıl amaç kasti yapılan bilgi değişiklikleridir. Hepimizin az çok bildiği üzere bazı durumlarda devlet ve devlet dışı aktörler tarafından özellikle medya organları üzerindeki haberler ya da bilgiler birtakım sebepler yüzünden kamuoyuna farklı biçimde lanse edilebilmektedir. Özellikle devlet dışı aktörlerin sık başvurdukları bir yöntem haline gelmiş olan bu olay sayesinde istedikleri şekilde algı yönetimi ve propaganda yapabiliyorlar. Bu durum da aslında insanları kolay yönlendirilebilir bir pozisyona itmektedir. Bu bahsettiğimiz yöntem aslında bir psikolojik savaş faaliyetidir ve aslında bizler pek farkında olmasak ta maruz kaldığımız bir reel durumdur.
Bahsettiğimiz yöntem aslında tarih sahnesinde çok eskilere kadar dayandığı bilinmekte ve en eski vaka ise Mısırlılar ve Hititler arasında geçen Kadeş Savaş’ına ait yazıtlarda rastlanmaktadır (Can, 2005: 120). Bir başka örnekte CIA, özellikle 1965 yılından sonra dış ülkelerde itibarını bir hayli yitirmişti. Uzak mesafelerde yaptığı gizli operasyonların söylentisine, bir de Sovyetler Birliği’nin başlattığı dezenformasyon faaliyetleri eklenince, ABD, batı ülkeleri açısından tam manada boy hedefi haline geldi. Sovyetler Birliği istihbarat ajansı KGB, bu durumdan faydalanarak, batı ülkelerinde yıpratma operasyonları düzenlemeye başladı. Eski ajan ve satın alınmış servis personeli vasıtasıyla CIA aleyhinde eylemde bulunarak, provokasyonel haberler yaymaya başladı. Haberin yanı sıra kitap, makale ve gazete gibi yayın araçlarını provakasyonel amaçla kullanarak, ABD ve diğer batı ülkeleri hakkında dünyayı yanıltmaya ve istihbarat servislerini yıpratmaya çalışıyordu (Gündoğdu ve Çelebi, 2005:52). Yani bu yeni bir yöntem değil sadece günümüzde internet ve de sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber daha kolay uygulanabilmekte olması en büyük sorunların başında gelmektedir. Bu yöntemin günümüzdeki sıcak örneklerine bakacak olursak siyasi tansiyonun yüksek, toplumsal çatışmanın olası olduğu hemen hemen her olayda bize medya organları tarafından gerçek olmayan bir takım haber ve görsellerin bize gerçekmiş gibi gösterildiğine şahit olduk bunlar bariz örneklerdendir. Bilgi dezenformasyonu farklı mecralarda farklı sonuçlar almak için kullanılabilmektedir. Bazen siyasi bir operasyon bazen uluslararası bir operasyon bazen de basit bir provokasyon yapma gayretiyle bizlere uygulanmaktadır.
Yanlış bilgi demek yanlış sonuç demektir. O yüzden bu konuda yapılabilecek en doğru yol kaynağından ya da doğruluğundan emin olmadığımız bir bilgiye itibar etmemeli ve de yaymamalıyız. Ancak günümüzde maalesef şöylede bir gerçek var, artık bu durumla o kadar sık karşılaşıyoruz ki ya da o kadar çok zikrediliyor ki neye ya da kime güvenebileceğimizi bilemiyoruz kim bilir belki de asıl hedeflenen budur bizi paranoyaya itmek…