SARAJEVO, LJUBAVI MOJA
–Bu yazıyı okurken Dino Merlin- Sve je laž’ı dinlemeniz tavsiye edilir-
Saraybosna, birçok insanın olduğu gibi benim de ilk göz ağrım. Sorunlarımla tek başıma savaştığım ilk yer. Kendimi ilk keşfedişim. Nereye gidersem gideyim, dönüşümün kendime olduğu ilk şehir. Bu yüzden çok şanslıyım. Çünkü etrafta beni anlayabilecek o kadar çok doğal güzellik var ki. Kafamı kaldırsam; dağ. Başımı çevirsem; nehir. Kimseye anlatamazsam kendimi, beni anlamayı bekleyen bir sürü güzellik var etrafımda.
Herkesi susturup şehrin sesini dinlersin Saraybosna’da. Klişedir ama, duyabilene çok şey söyler bu şehir. Dinlemesi en keyifli olan ise Sebilj’dir. O muhteşem zarafetiyle, Başçarşı’ya gelenleri ilk adımında asil bir hanımefendi edasıyla selamlar. Seninle ağlayıp seninle güler o. Üzgünken gider oturursun yanı başında. Gözyaşlarını siler Sebilj. Mutluluğunu herkesten çok o paylaşır. Sırdaştır Sebilj, yoldaştır. Öyle bir konumlanmıştır ki şehrin merkezine; hani bir söz vardır ya, her yol Roma’ya çıkar, işte Saraybosna’da da her yol Sebilj’e çıkar. Bu yüzden şehrin simgesidir, merkezidir, kalbidir. Tanıklık ettiği dönemlerin yorgunluğuyla, bilgeliğiyle olduğu yerden gülümser insana Sebilj. Kimileri için sadece bir sebil olsa da kalbimdeki bütün yollar Saraybosna’ya çıktığı için benim kalbimin merkezidir.
Saraybosna’da gökyüzüne doğru uzanan binalar yoktur. Kafanızı yukarı kaldırdığınızda dağları görürsünüz. Şehri dört bir yandan kuşatan dağları… Gökyüzü bütün güzelliğiyle oradadır, insanın içini yansıtan bir ayna gibi.
Her insanın kendinden bir parça bulabildiği bir şehirdir Saraybosna. Beni bu kadar etkilemesi belki de bu yüzdendir. Her geçen saatte, günde, ayda farklı bir kapı açılır insana. Dedim ya, kendine döner insan bu şehirde. Evine, yani kalbine döner. Çünkü herkes bilir ki “ne kadar değişirse değişsin, insan nerede mutlu olduysa oraya çevirir kafasını ve herkes gün olur evine döner.” Saraybosna benim evim ve ben nereye gidersem gideyim hep Saraybosya’ya döneceğimi bilirim.
Saraybosna’yı Saraybosna yapan her şeyin bir türküsü vardır. İnsanların bir yere yetişmeye çalışmadan, sakince etrafta gezindikleri Başçarşı’nın türküsü sokağa yayılan kahve kokusuna eşlik eder. Bulutlar ise şehri bütün heybetiyle sarıp sarmalayan o canım dağların türküsüne fon olur. Mesela, ne zaman geleceğini asla bilemediğiniz ve her gördüğünüzde bir gün daha sağsalim çalıştığına sevindiğiniz o eski tramvayların bile bir türküsü vardır.
İnsana farkındalık kazandıran bir şehirdir Saraybosna. Bir insanı sevmek için aynı ırktan, dilden ve dinden olmaya gerek olmadığını gösterir. Kardeşlik duygusunu aşılar. Attığınız her üç adımdan birinde karşınıza bir Türk’ün çıkması muhtemel olsa bile bir Türk olarak yolda, markette, tramvayda Türkçe konuşan insanları duyunca koşup sarılmak gelir içinizden. Paylaşmayı da aşılar aynı zamanda. Mesela, Pekara İmaret’e gittiğinizde korkusuzca masanıza gelen kuşlarla kiflanızı paylaşmadan edemezsiniz. Yoksulun çok olmasına rağmen yoksun yoktur Saraybosna’da!
Hayattan, güzelliklerden ümidini kesmiş herkesi kültürlerin, ırkların, dinlerin harmanladığı, aynı anda hem ezanın okunduğu hem de kilisenin çanlarının çaldığı bu güzel şehre davet ediyorum! Gelin, beraber bir Boşnak kahvesi içelim. Çünkü Sarajevo, grade moj.
Erva Turan