Bugün o köprünün üzerinden geçerken zaman adeta yavaşlıyordu. O yığın kalabalık birer ikişer kayboluyordu. Köprünün altından akan trafik bir anda kaybolmuşcasına şehir uğultusunu kaybetti. Zaman yavaşlamaktan ziyade durmuştu adeta. Bende durdum, köprünün ortasına değin gelince. Ağır ağır parmaklıklarına yaklaştım ve ellerimle kavradım. Şehrin ışıklarını takip edip, otomobillerin bir biri ardına diziliş ve dur lambalarının kırmızı ahengi içinde uzaklara bakıyordum. Nefes alışlarım giderek daha da yavaşlıyordu. Düşüncelerim azalıyordu, kalp atışlarımı artık hissedemiyordum. Zaman, bu sefer akıp gitmeyi değil de durmayı seçti. Razı gelmekten başka çaremiz yoktu.