Telefonuna gelen mesajla uyanmıştı o sabah Dondo. Mesajda ‘’Bilgisayarı aç’’ yazıyordu. Bilgisayarı açtı ve gelen mailde ‘’Yeni bir iş var, bilgileri sana atacağım. En geç 2 gün içinde ölmüş olmalı’’ yazıyordu. Kanser hastası olan annesinin morfinleri bitmiş ve hiç parası kalmamıştı. Bunu yapması gerekiyordu.
Masadan kalktı, çekmecesini açtı ve otomatik keskin nişancı tüfeğini çıkarttı. Yatağının üstüne koydu. Banyoya gidip gözlüklerini çıkarttı, elini yüzünü yıkadıktan sonra saçlarını taradı ve gelen mesaj sesiyle bilgisayara yöneldi. Mesajı açtı ve hayretler içinde:
‘’SİKTİR!’’ diye bağırdı..
Mesajda, lise yıllarında deli gibi sevdiği kızın bilgileri vardı tabi ki bir de fotoğraf… Fotoğrafı görünce ona tekrar aşık olmuştu. Bunu nasıl yapacaktı? O’nu öldüremezdi ama yapması gerekiyordu çünkü annesinin ilaçları bitmişti ve hiç parası yoktu.
Hızlıca kot ceketini giyip evden çıktı. 84 yapımı siyah Impala’sına bindikten sonra fotoğrafa bir daha baktı ve gazladı. Çok geçmeden adrese gelmiş, gözleriyle Lyla’yı arıyordu. Biraz daha ilerledikten sonra onu gördü. Arabadan inip:
‘’Lyla!’’ diye seslendi.
Onu gören Lyla sevinçten yerinde duramıyordu, O da hala seviyordu Dondo’yu… Aileleri yüzünden ayrılmışlardı zaten. Dakikalarca sarıldılar birbirlerine. Arabaya bindiler ve gezintiye çıktılar. Çok eğleniyorlardı. Dondo nasıl yapacaktı bunu? O bile emin değildi ama öldürmezse hem kendisi ölecekti hem de paradan olacaktı.
Lyla’yla beraber eve geldikten sonra birer kahve alıp oturdular. Annesinin o halini gördükçe O’nu öldüresi, yüzündeki gülümseyişi gördüğünde ise O’nu öpesi geliyordu. Annesine baktı ve kendinden emin bir şekilde:
‘’Lyla benimle gelmesin, seninle konuşacaklarım var’’ dedi titrek sesiyle.
Odaya geçtiler ve bu sabah aldığı mesajı, yapması gerekeni ama yapamamasının sebebini anlattı Lyla’ya. Lyla ağlıyordu ve korkusundan ne yapacağını bilemez halde yere bakıyordu.
‘’Neden sen? Neden?! Ne yaptın?! Ne oldu?! Anlat!’’ diye bağırdı Dondo.
Bundan iki yıl önce büyük bir iş adamını dolandırmış, yüklü bir miktar parayla gözden kaybolmuştu. Kendini öyle bir kaybettirmişti ki, kimsenin bulamayacağından emindi fakat öyle olmamıştı.
Yüzüne baktıkça geçmişi hatırlayan ve sırıtan Dondo, hala emin değildi bunu yapacağından. İçinde hem korku hem de istek vardı. Kendi içinde ikilem yaşıyordu, hep yaşardı. Hayatta kaybetmesini sağlayan şey de kendi içinde ikileme düşmesiydi zaten.
Yapamayacağını anladığı anda buğulu sesiyle:
‘’Hala tek parçayken kaç burdan ve bu şehirden git! Seni seviyorum. Hoşça kal’’ diye konuştu
Lyla çok hızlı bir şekilde evden çıkıp, izini kaybettirdi. Eve gidip eşyalarını topladı ve arabasına bindi. Şehri terk etti. Aslında Dondo’yu da terk etti, bir daha asla görmeyecekti onu. Ağlamaktan gözleri kızarmış ve şişmişti.
Dondo bu sırada patronunu aradı ve:
‘’Yapamadım, sonucu neyse katlanırım’’
‘’Saat 3’te eski kilisenin oraya gel’’
Yarım saatten az zamanı vardı, annesini öptü. Teyzesini arayıp yokluğunda ona bakacak birine ihtiyacı olduğunu söyledi ve teyzesi kabul etti. Telefonu kapattı, anahtarlarını alıp evden çıktı. Arabasına doğru ilerledi, elinde hala Lyla’nın fotoğrafı vardı. Gözleri dolmuştu. Arabaya bindi ve çalıştırdı, kiliseye doğru sürdü.
Kiliseye geldiğinde arabaya ateş açıldı dört bir yandan. Elinde Lyla’nın fotoğrafı , kafası direksiyona çarpmış ve kan içinde duruyordu…
Bugüne kadar öldürürken öldürüleceği hiçbir zaman aklında yoktu, belki de vardı. Bir ihtimal… Kim bilebilir ki?