Ne gündüzlerin doğuşuna, ne gecelerin yok oluşuna şahit oldum günceme yazarken seni. Varlığında sığdıramadığım sevginle avutuyorum şimdi yitik yüreğimi. Bütün insanlar tanır oldu beni. Daha siretimi bilmeden, suretimden anladılar. Yorgun gözlerimin, ölüme uyanışından tanıdılar beni.
Ne garip insanların yaşamlarından çok yaralarıyla tanınması ve o yaralarını yaşamlarıyla sarmaya çalışması. Yaralarını saklamak için başka biri olması, oldukları kişiyi tanıyamaması. Zaman okyanusunda köhne bedenlerini, en yakın limana atıp dinlenmeleri ve ardından bıraktıkları sönmeyen ateşleri…
Kimseden saklanmadan çıktım hayat sarhoşluğunda. Her kadehte, kederin dibini görmekti niyetim. Oysa ne çok zahmet etmişim. Seni sevmem yeterliymiş sadece. Gözlerinde sarhoşluk, gidişi keder dolu kervanımmışsın sen. Bilsem katarlarında bu denli ayrılık yükü olduğunu; yol almak yerine, yol verirdim gönlüme.
Şimdi kimliksiz çıktığım yollarda, kendimi yitirip dönüyorum her adımda. Ayaklarım yollarındaki dikene, gözlerim silüetine kanıyor. Ben susuyorum. Sana susadıkça daha bir güçleniyor, kan kaybediyorum.
Artık insanlar tanıyorlar beni. Sol yaramdan. Bu kadük bedenimde, eğreti duran yarandan tanıyorlar hemde… Saklanmadığım hayatın tek sırrı olarak kalacaksın ömrümde. Hiç duymadığım çığlıklarım olacak dizelerimde. Adının bile geçmediği şiirlerimde, sen sadece sol yaram olacaksın.
Yaraladığın yerden devam ediyorum hayata. Tedavisi yok, pansumanı fazla. Ve sen satırlarımda sakladığım! Gün gelecek satır aralarında yüzleşeceğiz seninle. Çığlıklarıma rast gelip, sana susayan dudaklarımdan söküp alacaksın kelimeleri. Sustuğum kadarını anlayacaksın. Bir gün ama bir gün yaramdan değil; satırlarımdan beni tanıyacaksın!..