Tılsımını yitirmiş deniz kızının
Son çırpınışlarıyım,
Kıyıya vurup,
Kendini dalgalara sarışı,
Kelimelerin gel-gitlerinde,
Dizlerinden akan,
Demir kokulu,
kirlenmiş kanıyım.
Gecenin,
Hissizliğin,
Hiçsizliğin
Dilinin kemiğiyim.
Unutulmuş çocuk masallarında,
Adı hatırlanmayan
Yalnız ve mahzun,
Eski bir kahramanım.
Anıları küf tutmuş,
Uçarı etek pilelerinin yerini,
Yırtık ve sünmüş kumaş parçalarının aldığı,
Mağmum,
Başında ak çiçekler açan,
Eski konağın,
Deli kadınıyım.
Onlarca muharebenin,
Ölümün soğukluğuyla
Kuyruk sokumuna kadar irkilmiş,
Amacını,
Yaradılışını yitirmiş,
O yorgun,
Ve aç,
Susuz ,
Eski bir savaşçıyım.
Yahut ,
Mutfakta çay lekelerinden solmuş,
Eski reçel tadından,
Kalın bir toz tabakasına geçişin,
Kum saatiyim.
Gidemeyecek kadar yorgun,
Kalamayacak kadar kadar isteksiz,
Karar veremeyecek kadar korkak,
Denizden geçip,
Betonla karanlığın kesiştiği
O küçük kara parçasında,
Duvarını yosun sarmış,
Gecenin karanlığında,
Ufaldıkça ufalmış
O küçük sarı ışıklı evde,
Aklını ,
‘’ismini bir türlü hatırlayamadığı’’
Tatlı bir çocuk oyunuyla bozmuş,
Küçük ve boynu kırık bir sardunyayım.
Susma Ariel,
Susma,
Sen konuşmazsan,
Sen yazmazsan,
O eski şarkıyı,
O eski anıyı,
her gün yıldızlarla fısıldamazsan
gecenin mistik kuşlarıyla,
konmazsan pencereme,
O sonsuz menekşeler diyarından
Neden uyanayım?