“Yabancısı olduğun,bilmediğin bir şehrin sabahlarına alışmak kolay değildir.” Deniz kalkıp kucaklasa,dalgaları saçlarını okşasa bir Ankara eder mi,etmiyordu işte. Üvey evlat misali yosun kokusunu içime çektikçe kaldırım taşına, toprağına, köşe başındaki kedilerine bile özlem duyar oldum ben. Arayıp andıkça eksildim. Hiçbir zaman tam olamadık ki sadece şehir sebep olmuş olamaz buna. Boş kalan ellerime baktığımda rengarenk çiçeklere ağıtlar yakmak istiyorum.
Leş gibi buralar ‘iyi ve güzel kadınların gözyaşları’ dahi temizleyemez. Olsun,biz yine de ağlayalım. Tanrı her damlayı erkeğe günah yazsın. Çığlıklarla ağlayın! Şehrin hiç bilmediğimiz bir acısı var artık; kuduran deniz,batan güneş, ağlayan kadınlar ve kocaman bir yara izi… Bu gece bu iki şehre ağlayın,ağlattığınız kadınlara, annenizin ak düşmüş saçına, babanızın güneş kadar yakıcı uzaklığına,sizi dibe batırıp bataklıktan çıkmışlara ağlayın! Sonra gözyaşlarınızı kendi ellerinizle silip bir Ahmet Kaya şarkısıyla ‘geceleri yakmaya gelin’… ama şimdi biraz için ve ağlayın !