Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Reis Bey’ romanından hatırlarız bu iki kelimeyi. Bu iki kelime ki hissedebilindiğinde beynin duvarlarında yankılanır. Ağlayabilmek ve anlayabilmek. En son ne zaman ağladık en son ne zaman ağlayabildim hatırlayamıyorum. Allah ağlatmasın derler hep, amin Allah ağlatmasın imtihanlar kaybettirip de boğdurmasın bizi gözyaşlarına. Lakin arada bir de olsa ağlamak vakitlerine de tutulmalı insan. Yaz ortasında yağmura yakalanmak gibi. Ferahlatır insanoğlunu, ruhunda, çektiği nefeste bile bir temizlik hisseder. Sonra düşündürür, düşündürür ve anlayabilmemizi sağlar.
N’apıyoruz biz, nasıl yaşıyoruz, yüreğimize sevgi tohumları ekecekken nefret mi hasat ediyoruz? Sadakat, iyi niyet bunlar hayatımızın neresinde, herkesi eşit görebilmek veya nerde var mı bünyemizde bunlardan bir nebze yoksa kaybedeli çok mu oldu? Peki ya merhamet, o nerde?
‘’ Merhamet…
İnsanlara merhameti öğretmek, insandaki kötülük iktidarını döve döve pekiştirmek yerine; hohlaya hohlaya yumuşatmak.
Merhamet…
Hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz iksir. Başağı bir cemiyeti, başyukarı edecek bir kudret’’ Reis Bey – Necip Fazıl Kısakürek
Evet, hava gibi su gibi muhtaç olduğumuz iksir işte bu. Merhamet gösterelim ki merhamet bulalım. Öyle ki merhamet etmeyene merhamet edilmez.
Hep söylenir ya nerede o eski sevdalar, nerede o aşklar diye. Hep filmlerde olur denir ya hani. Değil hep filmlerde değil, o özlem duyulan hissiyatları yaşamak yaşatabilmek elinizde. Tabii hala yumuşamaya meyilli bir kalp var ise çünkü taşlaşmış kalplere faide yok.
Filistin’de, Suriye’de, o Kobani’de, o Arakan’daki zulümlere soğuk kelimelerle nefret kusmayı biliyoruz, ya bizler önce kendimiz başka kalplere zulmetmemeyi becerebiliyor muyuz, başka kalpleri Filistin’e Suriye’ye çevirmemeyi başarabiliyor muyuz? Başarıyorsak o zaman o hakiki manada bir Gazze’yi hissedebiliyoruz demektir.
Geçen gün Gaziantep’te bir anne evinde kızının doğum gününü kutlamak için hazırlık yaparken, bir nasipsizin elindeki tabancadan çıkan kurşunla hayatını kaybetti. Kendi küçük dünyalarında mutlu şekilde yaşayan o insanların dünyasını yok eden insancık; düşün, ağla ve anla. Tabii ağlayabilirsen, ağlayabilirseniz.
Ama keşke daha önceden ağlayabilseydiniz çünkü o zaman anlayabilirdiniz o silahtan çıkanın ne dünyalar bitirebileceğini.
Bana iki kelam karalatmakta emeği geçen sevgili hocama teşekkür ediyorum, bugün siyasete gündeme girip siyaset bilimcilik yapmak gelmedi içimden. Her ne kadar sürç-ü lisan ettiysem affola.
MURAT DAİ