İnsanoğlu en çok acıyı büyüttü yeryüzünde. Acıyı harmanladı tüm insanlığın bedeninde
Acıyla öldü insanlar toprağın koynunda ve acıyla ayrıldı bütün canlılar annelerinin bedeninden
Bitmek bilmeyen bir döngü ile yüzyıllar kayboldu evrenin sonsuz derinliğinde.
Bizler sadece bir avuç insan kaldık yeryüzünde;
Acıyı damarlarında hisseden, bugün milyarlarca insanın yaşadığı dünyada sadece bir avuç insan
bölüştü bütün acıları. Olmayan çocuklarına, yüzyıllar önce kavuşamayan
aşıklara, utançlar içinde ölen insanlara, acılar içinde kıvranan hastalara üzüldük
Kimsenin kimseyi tanımadığı evrende onlar birbirlerini gözlerinden tanıdılar.
Hiç konuşmadılar birbirlerine hiç anlatmadılar ama hep bildiler aslında. Kimi zaman sevgili kimi zaman
arkadaş kimi zaman yabancı oldular.
Gizli bir tarikat gibi adlarını bile bilmezken en derinlerinde tanıdılar birbirlerini.
Bende o tarikattan biri gibiydim. Yeryüzündeki acıdan payıma düşeni almıştım.
Doğduğum günden beri en içimden gelen ve bana hiç ait olmayan bir ruh ve bir acı yaşıyor gibiydim
Seni görene kadar- tanımak değil- sadece yüzünü görene kadar varlığım dünyadan geçen bir toz
bulutu gibi hafifti. Ben vardım hayatın içindeydim
Çocuktum oyunlarım vardı, uyum sağlamakta zorlansam da arkadaşlarım ailem vardı
Bütün parçaları havada hiçbir zaman bir resim olamayacak ama yıllar boyunca bir resme ait olmaya
çalışacak puzzle parçaları gibiydik aslında. Tamamlayabilseydik ne çıkardı bilmiyorum. İlk parçamız
seni gördüğüm ilk an belirdi.
O parça yüzyıllar boyu savrulacak evrende sonsuza kadar ve hiçbir zaman mutlu olamayacak bir kızın
hikayesini anlatacak insanlara çünkü
Seni ilk gördüğüm an
Hiç anlayamadığım bi derinlikte bağlanmıştım sana. Beni sevmesen bile beni anlayacağını hissetmiş
olmalıydım. Dünyadaki en vazgeçilmez duyguyu yaşatmıştın bana
beni anlamıştın.O an farkettim sende benim gibi yeryüzündeki acıdan payına düşeni almıştın
Seni o an sevdim . Seni gördüğüm ilk anı hiç unutmam
13 yaşımdaydım beraber okuduğumuz okulun kantininde önümden yürürken kafanı çevirip arkana
baktığında arkanda duran o küçük kızın 28 yaşında hala sana aşık kocaman bir kadın olacağını sen de bilemezdin.
Seni ilk sevdiğim an tarifsiz bir acı hissettim. Kötü bir medyumun gözünden geçen kara bir gelecek gibi onca acı dolacak yıl gözümün önünden geçmişti sanki.
Ölümünden az önce gözünüzün önünden geçen hayatlar gibi tek bir ana sığdı bütün yaşanamayacaklar. Yaşamak ile ölüm arasında o kısacık an , o kocaman an
28 yaşında kendimi kocaman bir kadın zannederken daha kolaydı yaşananları anımsamak.
O zamanlar hayatımın en büyük acısını çoktan yaşadığımı zannederdim. Kocaman bir ateş topunun içinde nefes almaya çalışmak gibiydi.
O günleri hatırladıkça aklımda kalanlar sadece bunlar. Yanı başımda yıllardır benimle beraber bir yaşayan travma bir de o sanki dünyanın 7 kat dibine varmışım gibi bir hissiyat
Derinine indikçe bu aşkın, yeryüzünün magmasını andıran o acı. Sanki fonda kırmızı bir şarkı çalışıyordu.
Hikayemiz daha önce anlatılan hiçbir hikayeye benzemiyordu.
Beni bırakıp gittiğin günü, sakladıkça derinlere sakladık o geceyi. Kimse bilsin görsün istemedik.
Bende istemedim dayanabilsem kendime bile anlatmazdım.
Bu yol bu yokuş ikimizindi biliyorum.
Sen bana anlatamıyordun bir türlü beni ne kadar sevmediğini-kelimeler sadece iyi duygular için yetersiz kalmazlar bazen ne kadar söylerseniz söyleyin yetmez bir umutsuzluğu anlatmaya-
Ben sana anlatamıyordum bir türlü seni ne kadar umutsuzca beklediğimi.
Yaşamadıklarımızın yaşayabileceklerimizin hepsini rakamlara çevirip oturduğum sırada bütün olasılıklarını hesaplıyordum. Her gün ama her gün elimde ki binlerce veriyi karanlık bilgisayar odasında bütün vaktimi bizi hesaplamaya çalışarak geçiriyordum. Birden mesleğim oluvermişti sanki hayatım bir normal dağılımın etrafında şekillenivermişti.
Yeryüzünde ikimize ait bir problem sonsuza giden bir çözümü olması mükemmel geliyordu o zamanlar bana.
Bütün olasılıklar yutan bir elemana dönüşüyordu. Senin bana aşık olmak ihtimalin bir paranın havaya atıldığında dik gelme olasılığı ile aynı çıkıyordu.
Sen mi daha sığdın yoksa benim bu deli saçması hesaplamalarım mı emin olamazdım hiç ama şu kesindi;
Seni gördüğüm andan itibaren sanki üçyüz yıl ortalama 60 yıldan 5 hayat yaşamışcasına hepsinde de seni sevmişim gibi(bazen bu deli teorime kendim inanıyorum)
O tuhaf sesli şarkıcı seni anımsatıyordu bana.
Beraber şarap içebildiğimiz günlerdi. Yaklaşık 10 yıl süren dualarımdan sonra tanrı bana seni bahşetmişti.
Çok seviyordun o şarkıyı telefonuna kayıtlı tek şarkıydı defalarca dinlediğini hiç bıkmadığını anlatıp duruyordun.
Beraber kayboluyorduk kocaman kadehlerde. Seni sevdiğimi anlamaman için gözlerine çok az bakıyordum.
Fonda Mehmet erdem çalıyordu .Fonda şarap kızıllığında bir şarkı çalıyordu.
“Olur ya,tüm saatler dururda sonsuza dek yanımda kalırsın olur ya”
Adamın sesiyle bütünleşiyordu kelimeler. Tuhaflaştıkça tuhaflaşıyordu sesi.
Gözlerin yanlış kurgulanmış bir zaman makinası gibiydi.
Denize nazır uzak bir mahellede geçen çocukluğum. Belki de aynı maviliğine bakarak büyüdük denizimizin.
Acısı yerin binlerce kilometre derininden gelip, hepimizin üstüne is olarak dökülen şehrin tüm insanlarının acısı, sığıyordu gözlerine.
Benim hiçbir hikayeye sığdıramadığım çaresizliğim, beraber çıktığımız bütün yokuşlarımız, sana içimden yakarışlarım hepsi .
Baktıkça bakıyordum gözlerine. Gözlerin gittikçe tuhaflaşıyordu
Sen kendi hikâyeni anlatırken ben tanrıya dua ediyordum önce umarım anlaşılmıyordur gözlerimden onu ne kadar sevdiğim.
Sonra da beni sevmeni diliyordum. Benimle eş sesli o tuhaf sesli şarkıcı da aynı şeyi diliyordu.
Bir dua gibi sarıp sarmalıyordum şarkının kelimelerini. Bir daha başka hiçbir kelime söylemek istemiyordum.
Kadeh gittikçe derinleşiyordu. Her seferinde daha çok istiyordum seni her seferinde daha çaresiz bir hüzün giriyordu aramıza.
Bu sefer başa çıkamayacağımızı ikimizde biliyorduk.
Yıllar geçtikçe en çok gözlerini özleyecekmişim… Bilmiyordum.
Biliyorum ikimizi birden düşünmeden sevmiştim seni.
Seni gördüğüm ilk an anlamıştım hayatım boyunca sana saplanıp kalacağımı öyle bir saplanış olacaktı ki bana hiç aşık olmamana rağmen anlayamadığım bir gizem-ismimle eşit- yıllarca peşimden gelecekti.
Bu kimsesiz, benim her seni gördüğümde inkâr etmeye çalıştığım ,senin ise her hissettiğinde ödün patlayarak kaçtığın bu büyük aşk annesi babası tarafından terk edilmiş bir çocuk gibi ortada kalacaktı.
Bu acı benim armağanım olmuştu evrene.
Hissettiğim tüm diğer insanların acısını katmıştım sanki bu aşka.
Evrende nasıl kaybolmazsa enerji evrilir acıda kaybolmaz evrende.
Hüzün kimi insanın yüzüne kimisinin kaderine yerleşir biraz. Ben ikimize çaresiz masum bir hüzün getirdim.
Bu büyük aşk senin güvenli limanın seni de yok ediyordu biliyorum.
Bu umutsuz saplanışın en önemli sebebi seni anlıyor oluşumdu. O zamanlar farkında değildim tabi
Sadece bir kalp çarpıntısı sanıyordum etrafımda yaşayan herkes gibi duygularımı sadece aşk ve sevgi
olarak isimlendiriyordum.
Sana baktığım anda bütün zihnini hayattan ne beklediğini hayallerini çok net bir şekilde görebiliyordum.
Keşfetmenin ve anlamanın kibrinde kendimi kaybetmiştim. Bir rüya gibiydi bazen de kabus.
Bizler bütün kötülüklerin yapıldığı çağda büyümüştük.
Yeryüzünden geriye heyecan verici hiçbir şey kalmamıştı.
Bütün kelimeler kullanılıp bitmişti aslında ama umut hala çok yakışıyordu her cümleye.
Nere koysan dolup taşıyordu anlamlar
Umut etmeden duramadım.
Bütün cümleler kuruldu dedik konuşmak istemedik
Bütün acılar yaşanmış çoktan dedik hissetmek istemedik.
Bütün şiirler yazıldı dedik aşık olmak istedik.
Bütün fikirler çoktan yaratıldı dedik düşünmek istemedik.
Bütüm ölümler unutuldu dedik ölümsüz olmak istemedik.
İlk kendini bildiği andan itibaren insanlık ikiye ayrılmıştı .Eskiden insanlar iyiler ve kötüler olarak
tanımlanırken , bunca yüzyıldan sonra artık güzel tasavvur edilememiş bir distopya gibi hissedenler ve hissedemeyenler olarak ayrılıyorlardı.
Bizim hiçbir zaman beraber olamayacağımız söyleyen kötü kalpli medyum aslında senin hissedemeyenlerden olduğunu söylemeye çalışıyordu.
Siyah bir kalp çiziyordu çilek kokulu tütsülerinin dumanından , bense bu kadar güzel kokan bir kalp beni hiçbir zaman üzemez diyerek kendimi oyalıyordum.
Çocukluğumdan beri anlaşılamıyordum ama bu ana dek hiç bu kadar rahatsızlık duymamıştım.
Kötü kalpli medyuma yeni söylemiyle hiçbir şey hissedemeyen o medyuma seni ne kadar sevdiğimi anlatmam gerekiyordu.
Sadece o da değil tanıdığım tanımadığım herkese anlatmak geliyordu içimden.
Varoluşumun en görünür yerinde gizlenmeye çalışan bu aşk ,hem herkes tarafından alkış bekleyen küçük bir çocuk gibi sahnede olmak istiyor, diğer yandan utanıp sıkılıp bir köşede unutulmak istiyordu.
Şimdi sen karşımda otururken sana ilk aşık olduğum yıllarda yazdığım şiirleri okuyorum , kötü kalpli medyumun elime tutuşturduğu tütsüleri yakıp
bana gelişini o tuhaf sesli şarkısı ile beraber kutluyorum